“Ülkemizin değerli mimarlarından, Dilgün Saklar ve Mehmet Emin Çakırkaya ile mimari yaklaşımları ve projeleri üzerine söyleşi yaptık”
Dilgün Hanım, sizin mimarlık hikâyeniz nasıl başladı, Tekeli Sisa Mimarlık Ortaklığı le yollarınız ilk ne zaman kesişti?
Adı şu anda Mimar Sinan Üniversitesi olan Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun oldum. Bir yıl sonra Doğan Tekeli-Sami Sisa Mimarlık Bürosu’nda çalışmaya başladım. Uzun bir süre Doğan Bey ve Sami Bey’le birlikte, birçok büyük ve önemli projede çalışma şansını elde ettim. 2000 yılında Sami Bey’in vefatından sonra Doğan Bey; şirkete emeği geçen bizlere, kurumun gelecekteki devamlılığını sağlayabilmek için ortaklık önerdi ve bu amaçla Tekeli –Sisa Mimarlık Ortaklığı kuruldu. Mehmet ile beraber, Türk Mimarlığının önde gelen bu kurumunu gelecekte de yaşatabilmek ve sonraki nesile aktarabilmek idealiyle çalışmaktayız.
Mehmet Bey, sizden de dinleyebilir miyiz, mimarlık sizin için ne ifade ediyor? Mimarlık hayatınıza nasıl başladınız?
Ben ITU Mimarlık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 3 yıl aynı fakültede araştırma görevlisi olarak çalıştım. Daha sonra Doğan Tekeli’nin teklifini kabul ederek o zamanki yapısı ile Doğan Tekeli – Sami Sisa Mimarlık’ta çalışmaya başladım. Yıllar içinde bu kurumun devamlılığını sağlayabilmek amacıyla yeni bir oluşum kurduk. Dilgün ile beraber Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı adı altında çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Benim için mimarlık mesleği insana yakın, çevrenize olan duyarlılığınızı arttıran çok yönlü bir meslek. İnsanı sürekli yenilenmeye iten, dünya görüşünü besleyen bir yanı var. Tüm zorluklarına rağmen mimar olmaktan ve mimarinin tasarım yapabilen bir konumunda çalıştığım için çok mutluyum.
Birlikte çalışan ortaklar olarak, projelere ilk andan itibaren yaklaşımınızı ve tasarım sürecinizi anlatır mısınız?
Dilgün Saklar: Büromuzda genel tasarım yaklaşımı olarak rasyonel ve özgün yapılar tasarlamaya çalışıyoruz. Tasarımımızın odak noktasını İnsan oluşturuyor. İşlev, form ve yapı bileşenlerinin bir uyum içinde olmasına çalışıyoruz. Bu yaklaşım zahmetli bir tasarım süreci gerektiriyor. Çok alternatif üreterek, çok eskiz çizerek çalışıyoruz. Tasarım sürecinde işveren ile paylaşımcı oluyoruz. İşverenin taleplerini analiz edip mimari tasarım prensiplerimizi bozmadan tasarıma adapte ediyoruz.
Her mimarlık ofisinin branşlaştığı özel alanlar olabiliyor. Tekeli Sisa Mimarlık Ortaklığı’nın uzmanlaştığı özel alanlar var mı?
Mehmet Çakırkaya : Tüm yapı türlerinin tasarımında evrensel bir mimarlık kavramından söz edebiliriz. İşlev değişse bile bazı tür yapılar için ortak tasarım kriterleri bulunuyor. Bu nedenle, daha önce hiç tasarlamadığımız bir yapı türünde dahi bir araştırma ve sorgu sürecinden sonra doğru tasarımı ortaya koyabiliyoruz. Buna rağmen doğal olarak bazı özel yapı türlerini tasarladığınız zaman ardarda benzer konularda proje talepleri geliyor. Son yıllarda özellikle havalimanı terminalleri ve sanayi yapılarında (ilaç ve gıda yoğunluklu olmak üzere) çok sayıda proje ürettik. Doğal olarak bu konularda daha ileri seviyede bir bilgi ve beceri birikimimiz oluştu.
Ülkemizde büyük ölçekli birçok projeye imza attınız. Bu projeler arasında sizi en çok heyecanlandıran ve etkileyen proje hangisi oldu?
Mehmet Çakırkaya : Beni en çok heyecanlandıran proje Sabiha Gökçen Havalimanı Terminali projesidir. Bir yarışma projesi olması ve İstanbul için çok önemli olan böylesi büyük ölçekli bir yapının tasarımını yapmak farklı bir heyecan hissi yaratıyor.
Dilgün Saklar: Benim içinde Sabiha Gökçen Havalimanı projesi, başından sonuna kadar tüm çalışma süreci ile beni etkileyen bir proje olmuştur. İki ay süren bir yarışma süreci ile başlayarak , böyle bir yapı için 18 ay gibi oldukça kısa sayılan bir projelendirme ve uygulama sürecindeki dinamizmi ve heyecanı hala hatırımda…
Sizce başarılı bir mimari projenin olmazsa olmazları neler?
Mehmet Çakırkaya: Başarılı bir projede, projenin tümünde hissedilen ortak bir tasarım dili olmalıdır. Örneğin mimarlık tarihinde önemli yeri olan yapılara baktığınız zaman, korkuluğuna, kapı kulpuna kadar tümel bir tasarım dilini hissedebilirsiniz. Böylece özgün bir tasarım ortaya çıkabilir. Tabi böyle yapıları ortaya koyabilmek için mimarın yanında, işveren de verdiği destek ile önemli bir rol oynar. İşverenin yaklaşımı mimar ile uyumlu olmalıdır.
Kariyerlerinin başındaki genç mimar adaylarına önerileriniz neler?
Dilgün Saklar: Mimarlıkta öğrenim süreci hiç bitmiyor ve başarılı projeler de ancak çok emek ve etüt ile ortaya çıkabiliyor. Ülkemizde mimarın bu ortamı bulması da ekonomik ve sosyal gerekçelerden dolayı gittikçe zorlaşıyor. Genç mimar adaylarının tarihimizi ve kültürümüzü göz ardı etmeden çağdaş dünyaya, yeniliklere açık olmalarını, çok okuyup araştırarak sabırla çalışmalarını öneririm.
Anıl Zemin Market ile yaptığınız ortak projeleri, uygulama ve malzeme seçimi açısından değerlendirir misiniz?
Mehmet Çakırkaya: Anıl Zemin Marketin kendi konusunda sektörün yetkin firmaları ile çalışıyor ve çok geniş bir ürün yelpazesi var. Bu nedenle, proje konularımız ne kadar çeşitlense de ihtiyacımıza uygun bir malzeme seçimi yapabiliyoruz. Özellikle, son zamanlarda yaptığımız endüstri yapılarında yüksek performans beklentilerine uygun özel zemin malzemelerinin seçimlerini yapabildik.
Yorum ekle